T.C. İÇİŞLERİ BAKANLIĞI
WEB SİTESİ GİZLİLİK VE ÇEREZ POLİTİKASI
Web sitemizi ziyaret edenlerin kişisel verilerini 6698 sayılı Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uyarınca işlemekte ve gizliliğini korumaktayız. Bu Web Sitesi Gizlilik ve Çerez Politikası ile ziyaretçilerin kişisel verilerinin işlenmesi, çerez politikası ve internet sitesi gizlilik ilkeleri belirlenmektedir.
Çerezler (cookies), küçük bilgileri saklayan küçük metin dosyalarıdır. Çerezler, ziyaret ettiğiniz internet siteleri tarafından, tarayıcılar aracılığıyla cihazınıza veya ağ sunucusuna depolanır. İnternet sitesi tarayıcınıza yüklendiğinde çerezler cihazınızda saklanır. Çerezler, internet sitesinin düzgün çalışmasını, daha güvenli hale getirilmesini, daha iyi kullanıcı deneyimi sunmasını sağlar. Oturum ve yerel depolama alanları da çerezlerle aynı amaç için kullanılır. İnternet sitemizde çerez bulunmamakta, oturum ve yerel depolama alanları çalışmaktadır.
Web sitemizin ziyaretçiler tarafından en verimli şekilde faydalanılması için çerezler kullanılmaktadır. Çerezler tercih edilmemesi halinde tarayıcı ayarlarından silinebilir ya da engellenebilir. Ancak bu web sitemizin performansını olumsuz etkileyebilir. Ziyaretçi tarayıcıdan çerez ayarlarını değiştirmediği sürece bu sitede çerez kullanımını kabul ettiği varsayılır.
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz aşağıda sıralanan amaçlarla T.C. İçişleri Bakanlığı tarafından Kanun’un 5. ve 6. maddelerine uygun olarak işlenmektedir:
Web sitemizi ziyaret etmeniz dolayısıyla elde edilen kişisel verileriniz, kişisel verilerinizin işlenme amaçları doğrultusunda, iş ortaklarımıza, tedarikçilerimize kanunen yetkili kamu kurumlarına ve özel kişilere Kanun’un 8. ve 9. maddelerinde belirtilen kişisel veri işleme şartları ve amaçları kapsamında aktarılabilmektedir.
Çerezler, ziyaret edilen internet siteleri tarafından tarayıcılar aracılığıyla cihaza veya ağ sunucusuna depolanan küçük metin dosyalarıdır. Web sitemiz ziyaret edildiğinde, kişisel verilerin saklanması için herhangi bir çerez kullanılmamaktadır.
Web sitemiz birinci ve üçüncü taraf çerezleri kullanır. Birinci taraf çerezleri çoğunlukla web sitesinin doğru şekilde çalışması için gereklidir, kişisel verilerinizi tutmazlar. Üçüncü taraf çerezleri, web sitemizin performansını, etkileşimini, güvenliğini, reklamları ve sonucunda daha iyi bir hizmet sunmak için kullanılır. Kullanıcı deneyimi ve web sitemizle gelecekteki etkileşimleri hızlandırmaya yardımcı olur. Bu kapsamda çerezler;
İşlevsel: Bunlar, web sitemizdeki bazı önemli olmayan işlevlere yardımcı olan çerezlerdir. Bu işlevler arasında videolar gibi içerik yerleştirme veya web sitesindeki içerikleri sosyal medya platformlarında paylaşma yer alır.
Oturum Çerezleri (Session Cookies) |
Oturum çerezleri ziyaretçilerimizin web sitemizi ziyaretleri süresince kullanılan, tarayıcı kapatıldıktan sonra silinen geçici çerezlerdir. Amacı ziyaretiniz süresince İnternet Sitesinin düzgün bir biçimde çalışmasının teminini sağlamaktır. |
Web sitemizde çerez kullanılmasının başlıca amaçları aşağıda sıralanmaktadır:
Farklı tarayıcılar web siteleri tarafından kullanılan çerezleri engellemek ve silmek için farklı yöntemler sunar. Çerezleri engellemek / silmek için tarayıcı ayarları değiştirilmelidir. Tanımlama bilgilerinin nasıl yönetileceği ve silineceği hakkında daha fazla bilgi edinmek için www.allaboutcookies.org adresi ziyaret edilebilir. Ziyaretçi, tarayıcı ayarlarını değiştirerek çerezlere ilişkin tercihlerini kişiselleştirme imkânına sahiptir.
Kanunun ilgili kişinin haklarını düzenleyen 11 inci maddesi kapsamındaki talepleri, Politika’da düzenlendiği şekilde, ayrıntısını Bakanlığımıza ileterek yapabilir. Talebin niteliğine göre en kısa sürede ve en geç otuz gün içinde başvuruları ücretsiz olarak sonuçlandırılır; ancak işlemin ayrıca bir maliyet gerektirmesi halinde Kişisel Verileri Koruma Kurulu tarafından belirlenecek tarifeye göre ücret talep edilebilir.
DEVREK TARİHİ
ESKİÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE DEVREK TARİHİ
Eskiçağlardan itibaren köklü bir geçmişi olan Devrek, bölgenin sosyal ve kültürel yükünü diğer yakın komşuları ile birlikte yürütmekte idi. Bu bağlamda Devrek, en erken Erken Kalkolitik Çağ’da (MÖ 5500) yerleşmeye sahne olmuş ve İlk Tunç Çağı’nın sonlarına kadar bu durum devam etmiştir. MÖ 2000 yılından itibaren Hellenistik Döneme kadar ‘Karanlık Çağ’ olarak adlandırdığımız bu yıllarda, bir yerleşmenin söz konusu olmadığı Devrek’in, Hellenistik Dönemden itibaren iskâna maruz kaldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Devrek ve çevresinde Hitit yerleşmesi söz konusu değildir.
Devrek’te, Selçuklu Dönemine ait herhangi bir eser ile karşılaşmamamız Devrek’in bu dönemi hakkında bir şeyler söylememizi zorlaştırmaktadır.
Osmanlı sultanı III. Ahmed dönemine ait 5 Mayıs 1706 tarihli bir Osmanlıca belgede (C.EV. dosya no:469, gömlek no: 23712) Hızırbey İli namıyla Devrek kastediliyor. Ancak belge bu tarihe ait, fakat vesika Hızırbey İli’nin bahsi ile Beyazıt Hüdavendigar (1389-1402) döneminde, şimdiki Devrek ve Çarşamba/Çaycuma nahiyesi ima edilerek burada, bu sultan döneminde Şeyh Hüseyin’e vakıf olarak tesis edilen Başsız Yoğurt karyesindeki bir mezradan söz ediliyor. Dolayısıyla şu andaki bilgilerimiz ışığında Hızırbey İli adıyla Devrek’in, Osmanlı döneminde Yıldırım Beyazıt devrinde var olduğunu söylemekte hiçbir beis yoktur.
Devrek ve çevresi özellikle beşinci Osmanlı padişahı Sultan Çelebi Mehmet (d. 1387 – ö. 1421) döneminde kurulmaya başlayarak Fatih Sultan Mehmet’in (d. 1432 –ö. 1481) Amasra’yı fethetmesiyle kuruluşunu tamamlamış olmalıdır. Zira Devrek’te, bugün Yeni Camii duvarına monte edilmiş olan bir kitabeden, H. 891 (M. 1486) tarihi okunabilmektedir. Ne yazık ki camii duvarındaki bu kitabenin üzeri yağlı boya ile boyanarak tahrip edilmiştir. Aynı yanlışlık bazı çeşme kitabeleri ile Tekke Camii kabristanında bulunan mezar taşlarına da uygulanmış ve Devrek tarihi için çok önemli olan bu eserlerimiz de aynı akıbete maruz kalmıştır.
Dr. Abdullah Cemal’in 1922’de kaleme aldığı ‘Türkiye’nin Sıhhi-i İctimâi Coğrafyası: Zonguldak Sancağı’ adlı çalışmasının 35-36. sayfalarında: “Devrek kasabası oldukça kadîmdir. Fakat ne zaman teessüs ettiğine dair hiçbir malûmât-ı mevsûka ve tarihiyye yoktur. Âsâr-ı atîka ve mebânî-i kadîme-i mu’tebereye tesadüf edilemiyor. Yalnız kasabanın şimâl tarafında Devrek karyesinin Cuma ve bayramları için musallâ-yı umûmîleri olan avâm beyninde câmi-i atîk nâmını taşıyan ve Mustafa Şemsi Paşa tarafından inşa kılındığı anlaşılan Şemsi Paşa Câmii Şerifi yakınında Devrek karyesinin bundan 130 sene evvel ufacık bir mahalden ibaret olduğu menkulâttandır. Bu câmii şerifin duvarında (H. 821) tarihinin mevcudiyeti, bu kasabanın velev ki karye halinde bile olsa o tarihte varlığına delil olarak gösterilir.” cümleleri okunur.
O halde Yeni Camii duvarındaki 891 tarihli diğer kitabe nedir? Bu kitabe, Cami-i Atik yanında bulunan türbenin kitabesi olmalıdır. Şemsi Paşa Camii (Cami-i Atik)’in yıkılmasından sonra bu türbe ve burada yatan zat, Devrek-Ereğli yolu üzerinde İsabeyli Köyü yakınlarına taşınmıştır. Eğer bu söylediklerimiz doğru ise, bu kitabe de bu türbenin kitabesi olup, türbede yatan zat da Devrek’in ilk kurucularından biri olmalıdır. Ne yazık ki ‘türbesinin kitabesini arayan bu ismi meçhul alperen’ unutularak ve hem de Devrek’in merkezinden uzaklaştırılarak yaklaşık on bir km uzaklıktaki bir alanda tecrit edilmiş durumdadır. Ancak Yeni Cami duvarındaki türbe kitabesinin buradan sökülerek ya da bir kopyası yapılarak –Devrek’teki orijinal yerine türbe tekrar taşınamayacağı için- bu ‘mechul alperenin’ şimdiki türbesine monte edilmesi çok elzem bir görev olacaktır. Böylece Devrekli az da olsa bu ‘alperenine’ vefa borcunu herhalde ödemiş olacaktır.
Bolu sancağı, 1459 yılından itibaren hem tımarlı sipahi, hem de yaya ve müsellem teşkilatına bağlı bir sancak olarak, Osmanlı askeri teşkilatı içinde yer almaktaydı (K. Z. Taş, “Yaya ve Müsellem Sancağı Olarak Bolu’nun İdari Yapısı”, Bolu’da Halk Kültürü ve Köroğlu Uluslararası Sempozyumu, Bolu, 1998, 26). Dolayısıyla bu yıllarda Devrek, Bolu’ya bağlı, belki de bu amaca hizmet eden bir köy yerleşmesi idi ve Hızır Beğ Eli olarak anılıyordu.
Nitekim, 16. yüzyılın başlarında, Devrek, Başbakanlık Osmanlı Arşivi ile Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki tapu tahrir defterlerine -(TT-86: Bolu livasını Gerede, Çaga, Hızırbeyli, Viranşehir, Borlu, Ereğli, Mengen, Kıbrıs vesair nahiyelerinde bulunan ve Amasra kalesi müstahfızlarına ait olan tımarların icmal defteri)-göre, Çarşamba ile birlikte zikredilerek, Hızır Beğ Eli olarak adlandırılmaktadır. Ayrıca Çağa, Mengen, Gerede, Viranşehir, Taruklu-Borlu, Ulus-Amasra, On iki Divan, Yedi Divan, Yenice, Bendereğli, Konropa, Dodurga, Mudurnu ve Kıbrus ile birlikte Bolu’ya bağlı bir nahiye olarak görülmektedir.
Ancak H. 1099 (M. 1687/1688) yılı 836 nolu şer’iye sicilinde Bavlı, Bendereğli, Borlu, Çağa, Dirgine, Dört Divan, Eflani, Gerede, Konrapa, Mudurnu, Üskübü, Viranşehir ve Yenice gibi kazaların ismi geçmesine rağmen Devrek adına rastlanmaz (B. Çöpoğlu, H. 1099 (M.1687/1688) 836 Nolu Bolu Şer’iye Sicilinin Transkripsiyon ve Değerlendirilmesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, 2008, 31-32). Fakat 1684-1686 yılı Şeri’ye Sicili’ndeki tımar ve zeametlerin gelir miktarları incelendiğinde, 6 zeamet ve 19 tımar kaydı bulunmuş ve bu zeametlerden en büyük olanı 59 160 akçe ile Bolu ve Karahisar Sancaklarındaki Uzungünü ve Hızırbeğli karyeleri baş sırayı almıştır.
Bu yıllarda Hızır Beğ Eli, seksen dört hane ve yaklaşık dört yüz yirmi; Çarşamba ise, yetmiş dokuz hane ve yaklaşık üç yüz doksan beş kişiden oluşan bir nüfusa sahipti. (E. Şahin, 1684-1686 Yılları Arasında Bolu’da Ekonomik ve Sosyal Hayat -835 Numaralı Bolu Şer’iye Siciline Göre-, Yayımlanmamış Y. Lisans Tezi, Konya, 2008, 38, 58).
18. yüzyılın ortalarında, Uluslu İbrahim Hamdi Efendi’nin kaleme aldığı ‘Atlas‐ı İbrahim Hamdi Efendi’ başlıklı seyahatnamesinden anlaşılacağı üzere, ‘Hızır Beğ Eli’ ismi bırakılmış ve yerleşim birimi için ‘Devrek’ adı kullanılır olmuştur: “Devrek altmış üç buçuk derece tûl ve kırk bir derece on üç dakika arzda Ereğli şarkîsinde deryadan alarga bir kazadır, hafta pazarı ve hanları ve dükkânları var bir nice karyedir.”
H. 1215/M. 1800/1801 yıllarında Bartın ve Devrek havalisi Ereğli kasabasına iltihâk edilmişti. 1811-1864 yılları arasında da Bolu ve Viranşehir sancakları birleştirilerek bu yıllarda Bolu’ya, Bolu Merkez, Mudurnu, Dodurga, Pavlı, Kıbrıscık, Dörtdivan, Gerede, Çağa, Mengen, Ulak Viranşehir=Eskipazar), Dirgine, Devrek, Yılanlıca (Devrek’te Gölpazarı, Hisarönü), Samako (Alaplı), Akçaşehir (Akçakoca), Üskübü (Kasaba) ve Konropa (Düzce) bağlanmıştır (D. Bayraktar, Şer’iye Sicillerine Göre Tanzimat’ın İlk Yıllarında Bolu (1838-1850), Basılmamış Doktora Tezi, Ankara Üniversitesi Ankara, 1995, 39-40).
Devrek, H. 1258/M. 1843/1844 yıllarında Ereğli’ye hâlâ bağlı olmakla birlikte, H. 1285/M. 1868/1869 yılında kaza yapılarak Ereğli’den ayrılmıştır. Ancak Zonguldak henüz liva olmadan -H. 23 Ş 1338/M.12 Mayıs 1920- önce bölgenin idari, sosyal, ekonomik ve kültürel yükü, Hamidiye olarak ünlenecek kazanın üzerine yüklenecektir. 16 Z 1304/M. 5 Eylül 1887 yılında Hamidiye kazası kurulmuş ve H.1314/M.1896/1897 yılında kazanın genelinde 172 köy ve merkezinde 65 köy barındırmıştır (Kastamonu Vilayet Salnamesi H. 1306, 1314, 412, 340-344). Hamidiye adının karışıklıklara sebebiyet vermesinden dolayı, 20 Ca 1328/30 Mayıs 1910 yılında tekrar Devrek adının kullanılmasına devam edilmiştir. Bir yıl sonra da Çarşamba nahiyesi 1911’de Çaycuma adına dönüştürüldü.
Hamidiye/Devrek Nüfusu 17. ve 18. yüzyılın ortalarında bir köy yerleşmesi olduğu anlaşılan Devrek’in nüfusunun, H.1288/M.1871/1872 yıllarından itibaren birden arttığı anlaşılmaktadır. H. 1306/M. 1888/1889 yılında da, Hamidiye nüfusunda büyük bir azalma fark edilmektedir. Ancak H. 1334/M. 1915/1916 yılında hem Müslüman nüfus’ta (53 168) hem de gayr-i Müslim nüfusta (Ermeni: 674) artış gözlemlenmektedir. H. 1311/M. 1893/1894) Devrek’e bağlı Çaycuma’da 202 Rum nüfus görülürken, 1922’de 405 olarak kaydedildiği anlaşılmaktadır (A. Cemal, Türkiye’nin Sıhhi-i İctimâi Coğrafyası: Zonguldak Sancağı, 17).
Hamidiye kazasının H. 1288/M. 1871/1872 yılı nüfusu: İslam-Erkek:11890 Kadın: 9374 Ermeni Erkek: 221 Kadın: 198. Hamidiye kazasının H. 1306/M. 1888/1889 yılı nüfusu: İslam-Erkek:25085 Kadın: 19427 Ermeni Erkek: 179 Kadın: 132. Hamidiye kazasının H. 1310/M. 1892/1893 yılı nüfusu: İslam-Erkek:28231 Kadın: 21389 Ermeni Erkek: 192 Kadın: 162. Hamidiye kazasının H. 1311/M. 1893/1894 yılı nüfusu: İslam-Erkek:28987 Kadın: 22799 Ermeni Erkek: 198 Kadın: 172.
Salnamelere göre, Kastamonu vilayetinin bağlı bulunduğu Hamidiye kazasının, tüm sancak ve kazalar da göz önüne alındığında, Türk-Müslüman nüfusun, gayr-i Müslim nüfusa oranı, kıyas getiremeyecek kadar fazlalığı hemen dikkati çekmektedir. Dolayısıyla Hamidiye kazasında, H. 1314/M.1896/1897 yılında, 42 hane ve 392 kişiden oluşan sadece bir mahalle, gayr-i Müslim halktan oluşmakta idi.
Dr. A. Cemal’in kaleme aldığı, ‘Türkiye’nin Sıhhi-i İctimâi Coğrafyası: Zonguldak Sancağı’, adlı çalışmada, 20. yüzyılın başlarındaki Devrek, ana hatlarıyla şöyle tasvir edilmiştir: Bolu’ya bağlıyken H. 1336/M.1917/1918 yılının sonlarında bu livadan ayrılarak, ayrı bir liva/sancak konumuna getirilen Zonguldak’a; Devrek, Ereğli ve Bartın kazaları bağlanmıştı. Bu yıllarda Devrek’te iki nahiye dâhilinde 128 köy (sayfa 13), otuz iki erkek, sekiz kız mektebi, iki medrese, sekiz han ve bir hamam bulunuyordu ancak hiç eczahane yoktu (sayfa 24). Devrek’te bütün zanaat ve sanat, Türkler tarafından idare edilmekte ve kazada terzi, kunduracı, demirci gibi zanatkarlar yanında şimşir, ceviz ağacından çeşitli ağaç ürünleri ve baston üreten sanatkârlar bulunmakta idi (sayfa 19).
Devrek’te, 25.000 kadar koyun ve keçi ile 10 000 inek, öküz, manda vardı (Bartın’da bu sayıya dâhildir). Bu sayıya rağmen Devrek’teki çift hayvanatı ihtiyacı ancak karşılıyordu. Bazı yıllarda ziraatın, iklim koşullarından dolayı kısır kalmasından, Devrek’teki hayvanat, kışın samansızlıktan dolayı telef oluyordu. Yine 1920’lerde, Devrek’e, damızlık at ve tosunlar getirilmiş ancak bakımsızlık yüzünden bu hayvanlar, seferberlik başlangıcında dağıtılmak zorunda kalmıştır (sayfa 13).
Bugün bazı geleneklerini unutmuş ancak töresine azami ölçülerde bağlı olan Devrek’te, XX. yüzyılın başlarında, nikâhtan önce evlenecek çiftler birbirini göremezdi ve iç güveylik yok denecek kadar azdı (sayfa 20).
DEVREK’İN YAŞADIĞI BAZI OLAY VE TARİHLERİ
H. 11 Ca 1318 (M. 6 Eylül 1900) Hamidiye kazasına atanan maarif kâtibi Rıza Efendi’ye geçiş tezkeresi verildi.
H. 1 Ş 1318 (M. 24 Kasım 1900) Hamidiye ahalisinin ihtiyaç duyduğu cami ve mektebin yapılması talebinde bulunuldu.
H. 19 Ra 1319 (M. 6 Temmuz 1901) Zonguldak nahiyesinin adli işlerinin görülmesinde zorluk yaşandığından Hamidiye yerine davalar Ereğli’de görülmeye başlandı.
H. 3 M 1320 (M. 12 Nisan 1902) Madencileri kışkırtarak fesat çıkartan Devrekli Ohan’ın Zonguldak’ta fesat çıkarmasının önlenmesi istendi.
H. 21 Ra 1320 (M. 28 Haziran 1902) Hamidiye kazası kaymakamı ile bazı memurlar hakkında, polis komiseri şikâyette bulundu.
H. 27 Ra 1320 (M. 4 Temmuz 1902) Hamidiye kazası kaymakamlığına Şevki Efendi’nin atanmasıyla becayişleri yapılarak eski memuriyetten ayrılış tarihi bildirildi.
H. 15 Ca 1320 (M. 20 Ağustos 1902) Müstakimler Türbetepe mevkiindeki kaçak kazıya müsaade edilmedi.
H. 22 C 1322 (M. 3 Eylül 1904) Hamidiye mekteb-i kitabet imla ve hüsn-i hat muallimi Abbas Efendi istifa etti.
H. 16 Z 1324 (M. 31 Ocak 1907) Hamidiye kazası belediye tabibi Hüsnü Süleyman Efendi hizmetlerinden dolayı ödüllendirildi.
H.4 C 1325 (M. 15 Temmuz 1907) Hamidiye kasabasında halk tarafından yaptırılan hastane için vergisiz ağaç kesimine müsaade edildi.
H. 25 C 1325 (M. 5 Ağustos 1907) Hamidie kazası belediye tabibi Esitel Nikola Efendi hizmetlerinden dolayı rütbe-i salise ile ödüllendirildi.
H. 2 B 1325 (M. 11 Ağustos 1907) Hamidiye kazasındaki köprünün sel taşkınıyla yıkılması üzerine yeniden inşasında gayretleri görülen belediye reisi Halil Ağa, mecidi nişanı ile onurlandırıldı.
H. 25 Ş 1325 (M. 3 Ekim 1907) Hamidiye kazası kaymakamı Muharrem Efendi hizmetlerinden dolayı rütbe-i salise ile ödüllendirildi.
H. 7 C 1326 (M. 7 Temmuz 1908) Suistimalleri görülen Hamidiye kazası kaymakamı Ali Galip Efendi görevinden alındı.
H.14 B 1326 (M. 12 Ağustos 1908) Hamidiye kazası kaymakamı Ali Galip Efendi’nin bazı yolsuzluklar yaptığı hakkındaki evraklar gönderildi.
H. 9 Ş 1326 (M. 6 Eylül 1908) Girit’ten Hamidiye kazasına hicret ederek kendilerine gösterilen arazisine bazı müdahalelerin olması sonucu Girit muhaciri Raziye Hanım ve çocukları hakkında gereğinin yapılması için girişimde bulunuldu.
H. 9 M 1327 (M. 31 Ocak 1909) - H. 14 Z 1326 (M. 7 Ocak 1909) Hopa kaymakamlığına Hamidiye kaymakamı Ali Galip Efendi, Hamidiye kaymakamlığına vekâleten bakan ve daha önce Düzce kaymakamlığına da vekâlet etmiş olan Hüseyin Hüsnü Efendi atandı.
H. 9 M 1327 (M. 31 Ocak 1909) Hamidiye kazası Ermeni kilisesi reisi Takover’in bir cemiyet teşkil ettirerek ahali arasına fesad soktuğu hakkında Redif Binbaşısı Mehmed Efendi ve Hacı Abdullah Efendi’nin çektikleri telgraf soruşturulmaya başlandı.
H. 12 Ra 1327 (M. 3 Nisan 1909) Hamidiye kazası merkezinin Çaycuma kasabasına nakli talep edildi ve bu konuda vilayetin görüşü soruldu.
H. 18 Ca 1327 (M. 7 Haziran 1909) Çarşamba belediye reisi Tahir ve Rum metropolit vekili, Devrek ahalisinin nahiyelerinin kaza yapılmasına engel olmak için girişimde bulundukları husunda şikâyette bulundular.
H. 25 Za 1327 (M. 8 Aralık 1909) - H. 30 Ca 1328 (M. 9 Haziran 1910) Devrek-Ereğli ve Devrek-Zonguldak arasındaki şose yolun inşasının tamamlanmasında mevsimin müsaid olmadığından bir yıl sonra inşaata devam edileceği bildirildi.
H. 23 S 1328 (M. 26 Mart 1910) Hamidiye kazasının Derebulaca karyesinde ikamet eden ve Tırnova muhaciri bakkal Hacı Hüseyin ve Şumnu muhaciri Hacı Necip Ağa’nın simli kurşun ve kalay madenlerindeki hisseleri, Rusya tebasından Cevahirizâde Hamid Bey’e devr olundu.
H. 20 Ca 1328 (M. 30 Mayıs 1910) - H. 22 Ca 1328 (M. 1 Haziran1910) Ereğli kazasına tabi Devrek adıyla bilinen nahiye, kaza olduğunda Hamidiye adını almıştı ancak bu isimle birçok kaza olduğu ve karışıklığa sebebiyet verdiğinden eski adı Devrek isminin kullanılmasına devam edilmeye başlandı.
H. 22 Ca 1328 (M. 1 Haziran 1910) Hamidiye kazasının eski adı Devrek namıyla nam-ı padişahiye izahatle tevsim edilmesi kararlaştırıldı.
H. 8 Ş 1328 (M. 15 Ağustos 1910) Devrek kaymakamı İbrahim Ethem ile naibi Mahmut Kamil Efendi arasındaki anlaşmazlıktan dolayı bazı işler aksadı.
H. 25 N 1328 (M. 30 Eylül 1910) Çaycuma nahiyesinin ilga edilmeyeceği ancak Devrek’ten ayrılarak Zonguldak’a bağlanacağı kararlaştırıldı.
H. 22 Z 1328 (M. 25 Aralık 1910) Zonguldak ve Devrek’te kolera salgını görüldü.
H. 4 Ra 1329 (M. 5 Mart 1911) Devrek kasabası kenarından geçen çayın diğer cihetinden bir kanal açılması ve bir sed inşa edilmesi için gerekli meblağ ile bir fen memurunun gönderilmesi istendi.
H. 7 C 1329 (M. 5 Haziran 1911) Devrek kazasına ait Çaycuma nahiyesine bağlı olan Perşembe nahiyesi köyleri ile birlikte Bartın’a bağlandı.
H. 24 C 1329 (M. 22 Haziran1911) Devrek’te toprak kayması sonucu evsiz kalanlara yardım edildi.
H. 14 B 1329 (M. 11 Temmuz 1911) Frengi hastalığı ile mücadele amacıyla Hamidiye ve Zonguldak’ta birer hastane açılması ve açılacak hastanelerin alet ve edevat ihtiyaçlarının karşılanması için tahsisisat ayrılması talebinde bulunuldu.
H. 20 B 1329 (M. 27 Temmuz 1911) Devrek’te bulunan hapishanenin tamiratı için havalename gönderildi.
H. 6 Z 1329 (M. 28 Kasım 1911) Devrek kazasına bağlı Çarşamba nahiyesinin Çaycuma ismine dönüştürülmesi uygun görüldü.
H. 3 S 1330 (M. 22 Ocak 1912) Devrek’te sel felaketi sebebiyle bazı evler yıkıldı.
H. 3 S 1330 (M. 22 Ocak 1912) Devrek kasabası sel sebebiyle yıkılan evler için gerekli kerestenin meccanen kesilmesinin mümkün olmadığına ancak sadece ücretsiz ağaç kesiminin yalnızca köyler için geçerli olduğuna karar verildi.
H. 6 C 1330 (M. 23 Mayıs 1912) Devrek’teki Ermeni kilisesine bir kule inşası ve çan asılmasına izin verildi.
H. 27 C 1330 (M. 13 Haziran 1912) Devrek kasabasındaki rüşdiye mektebi binası için kereste verilmesine imkân olmadığı belirtildi.
H. 6 S 1331 (M. 15 Ocak 1913) Devrek kaymakamı İbrahim Bey’in yerine Kırkkilise tahrirat müdürü Esad Bey tayin edildi.
H. 13 Za 1331 (M. 14 Ekim 1913) Hamidiye kasabasında Ermeni kabristanının yakınına askeri bina inşa edildi.
H. 23 Ca 1332 (M. 19 Nisan1914) Molla Ahmetler ve Marazlar mahallerinin birleştirilmesi ile Müstakimler köyü kuruldu.
H. 27 Ş 1333 (M. 10 Temmuz 1915) Devrek, Zonguldak arasındaki yolun şose haline getirilmesi için çalışmalara başlandı.
H. 23 Ş 1338 (M. 12 Mayıs 1920) Zonguldak, Ereğli, Devrek ve Bartın kazaları Bolu’dan ayrılarak merkezi Zonguldak olmak üzere bir liva kuruldu
*Bu bilgiler "Yerel Tarih Bakış Açısı İle Osmanlı Dönemimde Devrek ve Çevresi (Zonguldak, Kdz. Ereğli, Çaycuma , Safranbolu, Bartın) Tarihi, (Editör: G. Karauğuz) Konya, 2011" adlı eserden derlenmiştir.
DEVREK’İN İDARİ TAKSİMAT GEÇMİŞİ
Devrek Yöresinin de içinde bulunduğu Hızırbeyili nahiyesi, idari taksimat olarak, Anadolu Eyaletinin Bolu Sancağı içinde yer almıştır. Buradaki anlamı itibariyle, nahiye denilince bir iskan yeri değil, coğrafi konumu itibariyle birbirine yakın olan yerleşim yerlerini içine alan bir coğrafi birliktelik anlaşılmalıdır. Hızırbey ili nahiyeleri ifadesiyle sadece Devrek değil; Devrek’le birlikte Çarşamba (Çaycuma) ve Zonguldak il merkezi kastedilmektedir.
Katip Çelebi’nin Cihannuma adlı eserine ve Atik Askeri defterine göre Hızırbeyili nahiyesinde Devrek, Dirgine, Yılanca, Çarşamba, Tefen, Perşembe ve Hisar-önü kazaları yer alıyordu. O dönemde kaza denilince bugünkü anlamda bir idari yönetimi değil, mahkemenin bulunduğu yeri, kadılığın kadılık mıntıkasını anlamak gerekmektedir.
Devrek 1692 yılına kadar Mutasarrıflık içinde Bolu’ya bağlı kaldı. 1692–1811 yılları arasında 119 yıl voyvodalık (Ayanlık) yönetimini yaşadı. Etrafa korku salan, devlet içinde devlet gibi hareket ederek etrafa zulm saçan meşhur Devrek Ayanı Molla Ali’ nin 1811 yılında ortadan kaldırılması ile ayanlık yönetimi sona erdi.
1811 den sonra Viranşehir Sancağının kurulmasıyla Çarşamba, Perşembe, Tefen kazaları Viranşehir sancağına bağlanmış, Devrek, Dirgine, Yılanlıca ve Hisar-önü kazaları ise Bolu sancağı içinde kalmıştır.
2 Eylül 1836 tarihinde uygulamaya konulan yeni idari taksimata göre Devrek yöresi Bolu sancağı içinde Hüdavendigar (Bursa) Müşirliğine bağlanmıştır. Çarşamba, Perşembe ve Tefen kazaları da Viranşehir sancağı içinde Ankara Müşirliğine bağlanmıştır.
1839 yılında Bolu sancağının Kastamonu eyaletine bağlanmasıyla birlikte Devrek yöresi de Kastamonu Eyaleti içinde yer almışsa da bir süre sonra 1844-1845 yıllarında Bolu eyalet haline getirilmiş ve bugünkü Zonguldak ili coğrafyası bu eyalet içinde yer almıştır. 1846 yılında bu uygulamadan vazgeçilerek tekrar bir önceki uygulamaya dönülmüştür.
1864 Vilayetler Nizamnamesinin geçiş döneminde Ereğli Liva haline getirilmiş ve Devrek de bu livaya bağlanmış ancak Dirgine ve Yılanlıca ise Bolu’ya bağlı kalmıştır. Vilayetler Nizamnamesinin uygulamaya konulduğu 1867 yılında Kastamonu Sancağı, Kengiri Sancağı, Sinop Sancağı ve Bolu Sancağı olarak dörde ayrılmıştır. Böylece Ereğli sancağı ile birlikte Viranşehir sancağı kaldırılmış olmaktadır. Ereğli ve Viranşehir sancaklarının kaldırılmasıyla daha önce Ereğli’ye bağlı Devrek, Bartın ve Çarşamba kazaları ile yine daha önce Viranşehir’e bağlı Tefen ve Yenice kazaları Bolu sancağına bağlanmıştır.
1869 yılında ilk kez bugünkü anlamda kaza sistemine geçilmiş, Devrek ve Yılanca kaza olan Ereğli’ye bağlanmış, Devrek Ereğli’nin nahiyesi durumuna getirilmiştir. Çarşamba (Çaycuma) da Bartın kazasına bağlanarak bu kazanın nahiyesi durumuna getirilmiştir. Dirgine Bolu’ya bağlı kalmıştır.
Devrek nahiyesi Bolu merkezine uzak olduğu için ihtiyaçtan dolayı Çarşamba nahiyesi ile birleştirilerek 1887 yılında (Hicri 1304) Hamidiye adıyla kazaya çevrildi ve aynı yıl Belediye teşkilatı kuruldu. Kaza merkezinin 3 saat uzaklıktaki Suçatı denilen yere (herhalde Kaypaklar köyü) ve boş bir araziye taşınması meselesi yaklaşık iki yıl sorun oluşturmuşsa da 1889 yılında Devrek kesin olarak kaza merkezi kabul edilmiştir.
1899 yılında Zonguldak karyesi (köyü) kaza yapılarak Hamidiye Kazasından ayrılmıştır. 1902-1903 yıllarında Ereğli’nin sancak (liva) haline getirilmesi ve Devrek’in de buraya bağlanması yönünde Ereğli eşrafı tarafından bir girişimde bulunulmuşsa da bu girişimden bir sonuç çıkmamıştır.
Hamidiye adıyla birçok kaza olduğu ve karışıklığa neden olduğu gerekçesiyle kazanın adı 20 Mayıs 1910 tarihinde Devrek olarak değiştirilmiştir. Bir yıl sonra da Bolu Sancağı Kastamonu eyaletinden ayrılarak bağımsız sancak olmuş Devrek kazası da 123 köyü ile Bolu sancağı içinde yer almıştır. Aynı yıllarda Zonguldak, Bartın ve Devrek kazalarının Safranbolu’ya ilhak edilerek yeni bir liva oluşturulması yönünde görüşmeler olmuşsa da adı geçen kazaların Bolu Livasında kalması ve yeni bir liva kurulmasına gerek olmadığına hükmedilmiştir.
TBMM Hükümeti, Bolu ayaklanmasının da etkisiyle 20 Nisan 1920' de Devrek, Ereğli, Mudurnu, Bartın, Göynük ve Zonguldak'ı Bolu Bağımsız mutasarrıflığından ayırarak, Kastamonu vilayetine bağladı.
1 Nisan 1924 tarih ve 491 sayılı Teşkilat-ı Esasiye Kanunu'nun 60. maddesi ile sancaklar kaldırılmasıyla Zonguldak bağımsız mutasarrıflığı, Vilayet haline getirildi. Devrek, Ereğli ve Bartın ilçeleri de Zonguldak’a bağlandı.
1936 da Yenice Devrek’e bağlı bir nahiye haline getirildi. Aynı yıl Çaycuma’nın kaza olması için girişimler başladı.
1944 yılında Çaycuma kaza oldu ve Devrek’ten ayrıldı.
1953 yılında Yenice Devrek’ten ayrılarak Karabük’e bağlandı.
1958 yılında Tefen ve Eğerci nahiye oldu.
1963 de Tefen Gökçebey adını almıştır. 1972 de belediye teşkilatı kurulmuş 1990 da ilçe olmuş ve Devrek’ten ayrılmıştır.
1986 Yılında Eğerci Belediyesi kurulmuştur. (6360 Sayılı On Üç İlde Büyük Şehir Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Eğerci Beldesinin nüfusu 2000 altına düştüğünden dolayı 30 Mart 2014 tarihinden itibaren köye dönüştürülmüştür)
DEVREK MÜFTÜSÜ: ABDULLAH SABRİ EFENDİ
Abdullah Sabri Efendi (Soyadı Kanunu'ndan sonra Abdullah Sabri Aytaç) Türk Kurtuluş Savaşı'nda Zonguldak yöresinde önemli hizmetler vermiş, TBMM 1. Dönem'de milletvekilliği yapmış bir siyaset adamıdır.
1870'te Zonguldak-Devrek İlçesi'nde doğdu. Halveti Dergahı Postnişini Hacı Mehmet Efendi'nin oğludur. İlk ve orta öğrenimini Devrek İbtidai Mektebi ve Rüştiyesi'nde tamamladı. Sonra medrese eğitimi görerek 1896'da müderris icazetnamesi aldı. Babasının ölümü üzerine Dergah'ta onun görevini üstlendi. 1911 yılında da Devrek Müftülüğüne atandı.
Milli Mücadele'nin başlamasıyla, milli harekatın yanında yer aldı. Devrek Kaymakamı Şükrü Bey'in başlangıçtaki menfi tutumuna rağmen Milli Mücadele'nin hedef ve amaçları konusunda halkı aydınlattı. Camilerdeki konuşmalarının yanı sıra, Devrek Millet Bahçesi'nde de mitingler düzenledi. Devrek Ulu Camii önündeki Hükûmet Konağı'nın yanıbaşındaki kavak ağacının başında kılıç kuşanmış ve elinde sancak-ı şerif tutar halde bir masaya çıkar, konuşmaları ile halkı Milli Mücadele'ye, Mustafa Kemal'in yanında yer almaya çağırırdı. Abdullah Sabri Efendi, Devrek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin kuruluş ve faaliyetlerinde de görev alarak, Ankara Fetvası'nı da Devrek Müftüsü olarak tasdik etti. Halkın baskısıyla kaymakam da İstanbul ile ilişkisini kesti.
TBMM'nin 1. Dönemi için yapılan seçimlerde Bolu milletvekili seçilerek Ankara'ya geldi ve 23 Nisan 1920'de Meclisin açılışında hazır bulundu. Mecliste Şeriye ve Evkaf ve İrşad komisyonlarında çalıştı.
2. Düzce İsyanı (19 Temmuz - 23 Eylül 1920) öncesinde Devrek'te bulunan Abdullah Sabri Efendi TBMM tarafından bir süre daha yörede kalmaya memur edilerek, "Halkı ulusal direnişe teşvik ve Milli Mücadele'nin ilkeleri konusunda aydınlatmak üzere" görevlendirildi. Daha sonra Meclis'e dönerek üyeliğini sürdürdü. Milletvekilliği sona erince Devrek'e döndü ve herhangi bir işle meşgul olmadı. Soyadı kanunuyla "Aytaç" soyadını alan Abdullah Sabri, 8 Ocak 1950'de vefat etti. Devrek Tekke Camii avlusunda toprağa verildi. Evli olup dokuz çocuk babasıydı.
ZONGULDAK VE ÇEVRESİNDE MÜDAFAA-İ HUKUK ÇALIŞMALARI
Dürrizade Abdullah Efendi (d. 1867 - ö. 1923), 1920 yılında İstanbul İngilizlerin işgali altındayken Sadrazam Damat Ferit Paşa tarafından kurulan hükümette Şeyhülislam olarak atandı. Millî Mücadele'ye katılan Mustafa Kemal ve diğer Kuvâ-yi Milliyeciler hakkında ölüm fetvasını Mustafa Sabri Efendi yazdı, Dürrizade Abdullah Efendi Şeyhülislam olarak onadı, Sadrazam Damat Ferid Paşa imzaladı, Sultan Vahdettin yürürlüğe koydu.
İşte bu Dürri-zâde'nin fetvasına karşı Anadolu uleması tarafından hazırlanan "Fetva-yı Şerife'yi de imzalayan Devrek Kadısı ve Müftüsü Abdullah Sabri Efendi ise, daha ilk günlerde Milli Mücadele'nin meşruluğunu ilan ediyordu. Abdullah Sabri Efendi, Devreklileri Millet Bahçesi denilen meydanda toplayarak bu milli hareketi Devrek halkına benimsetmek için mücadele veriyordu. O, gerek camilerde gerekse düzenlenen mitinglerde yaptığı konuşmalarda Anadolu hareketini halka duyuruyor ve onların Mustafa Kemal Paşa'nın yanında yer almalarını istiyordu.
DEVREK MÜDAFAA-İ HUKUK CEMİYETİ
Mustafa Kemal Paşa Samsun'a ayak bastığı günlerde Devrek'te Milli Mücadele için çalışmalar başlamıştır. Bir ara Çaycuma'da Nahiye Müdürlüğü de yapmış olan Kadri Cemali Bey'in attığı Milli Mücadele kıvılcımı (81), Devrek Müftüsü ve Kadısı Abdullah Sabri Efendi'nin önderliğinde gelişti. Çünkü o, ilk günlerde gizliden yapılan Milli Mücadele çalışmalarını açıktan yürütmeye başlamıştı. Camilerdeki konuşmaların yanısıra Millet Bahçesi'nde de mitingler, toplantılar düzenliyordu (82).
Abdullah Sabri Efendi'nin düzenlediği bu mitingleri görenlerden Mehmet Kara: “Bir gün, bu merke» camisinin önünde Hükümet Konağı vardı. Hükümet Konağı'nın yanıbaşında da bir kavak ağacı vardı. Orası bir kalabalık bir kalabalık. Biz ba ne dedik. O kaşları şöyle, gözleri fincan gibi çakmak çakmak heybetli bir kişi olan Abdullah Sabri Efendi masanın üzerine çıkmış, kılıç kuşanmış, Milli Mücadele için halkı konuşmaları ile galeyana getiriyordu” (83). demektedir.
Hakkı Duma da; Abdullah Sabri Efendi'nin yaptığı mitingi şöyle anlatmaktadır: "Hatta bir gün büyük çınar ağaçlarının bulunduğu yerde (Oraya Millet Bahçesi denirdi) Abdullah Sabri Efendi elinde Sancak-ı Şerif olduğu halde konuşma yaptı" demektedir (84).
Abdullah Sabri Efendi'nin oğlu A. Fahrettin Aytaç da babasımn Millet Bahçesi'nde konuşma yaptığını belirterek bu konuda şunları söylemektedir: "Hatta babam halkı coşturmak için kılıç kuşanarak, Sancak-ı Şerifi, Sakal-ı Şerifi bile çıkarmıştı" demektedir (85).
Abdullah Sabri Efendi bu toplantılarda yaptığı konuşmalarda ise şöyle diyordu:
“Muhterem cemaat tüm yurdumuzda bu günden itibaren kurtuluş savaşı başlamıştır, Şimdi ise alacağınız karar ve çekeceğiniz telgrafla kadınımız, kızımız, topumuz, tüfeğimizle Mustafa Kemal'in yanında yer almalıyız.” (86).
“İşte vatan elden gidiyor. Hep beraber kurtaracağız.” (87).
Abdullah Sabri Efendi'nin aynı zamanda öğrencisi olan Beycuma Müderrisi Hüseyin Efendi (88) de aynı konuşmaları köylerde yapmaktaydı (89). Belirtilen çalışmaların da etkisiyle Devrek halkı milli hareket taraftarı olmuştur. Hatta İlçe Kaymakam Şükrü Bey'e İstanbul Hükümeti ile olan ilişkisinin kesmesi hususunda baskı dahi yapmışlardı (90).
Bu bakımdan muhtemelen yörede Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'ni ilk kuran ilçe merkezlerinden birisi Devrek'tir. Ancak bütün araştırmalarımıza rağmen Devrek Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin üyelerini ve kuruluş tarihini tam tesbit edemedik. Rastladığımız kaynaklarda sadece Devrek'te Osman Bey'in başkanlığında Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurulduğu belirtilmektedir (91).
Devrek'te görüştüğümüz kimseler ise; Müftü Abdullah Sabri Efendi, O Milletvekili olunca onun yerine Müftü olan Tahir Efendi, Selemen oğlu Hacı Süleyman Efendi, Kavakzade Hacı Emin Ağa, Mekikzade Hacı Mehmet Efendi, Kitapsız ismail Efendi, Kadir Cemali (Nahiye Müdürü) Bey, Yeşilbaş Hacı Osman Efendi, Mumyakmaz, Hacı Osman Efendi, Dangöz İbrahim Efendi ve Hacı Abdullah Efendi'nin Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nde çalıştıklarını belirtmektedirler (92).
Devrek, Milli Mücadele esnasında Bolu-Gerede ile, Bartın-Zonguldak ve Ereğli arasında Kuva-yı Milliye lehine bir tampon bölge görevini üstlenmiştir. I. Düzce isyanının Bolu Gerede'den sonra Safranbolu'ya sıçradığı hatırlanırsa, Devrek'in Milli Mücadele için önemi kendiliğinden ortaya çıkar (93).
Muhtemelen halkının Milli Mücadele'ye verdiği tam destek sebebiyle Devrek; yöredeki Kuva-yı Milliye faaliyetlerinde karargâh görevi de yapmıştır (94).
Öte yandan Devrek halkı, bu karargâha zarar gelmemesi için Dorukhan'da (95). nöbet tutmuştur (96). Aynı zamanda işgale uğrayan Ereğli'nin yardımına koşmuştur (97).
Öte yandan Devrek halkı, bu karargâha zarar gelmemesi için Dorukhan'da (95). nöbet tutmuştur (96). Aynı zamanda işgale uğrayan Ereğli'nin yardımına koşmuştur (97).
Bütün bu Milli Mücadele lehindeki çalışmaları organize edip yürüten hiç şüphesiz, Devrek Müfadaa-i Hukuk Cemiyeti'dir. Ayrıca bu cemiyetin yurtsever personeli gerek Devrek'ten ve gerekse Devrek üzerinden Batı Cephesi'ne yapılan ikmal faaliyetlerinde de hizmet vermiştir (98).
Hemen belirtelim ki, Milli Mücadele için verilen bu hizmetlerde o yıllarda Devrek'in bir nahiyesi olan Çaycuma halkının da büyük yardımları olmuştur (99).
Kaynakça:
(81)-A. Fahrettin Aytaç ve Hakkı Durna ile yapılan yayınlanmamış röportajlar. Bkz; A. Sarıkoyuncu agt, Ek: 15-16.
(82)-Aynı röportajlar.
(83)- Mehmet Kara ile yapılan yayınlanmamış röportaj. Bkz.: A. Sarıkoyuncu agt, Ek:17.
(84)- Hakkı Durna ile yapılan röportaj. Bkz; A. Sarıkoyuncu agt, Ek: 16.
(85)- A. Fahrettin Aytaç ile yapılan röportaj. Bkz. A. Sarıkoyuncu agt, Ek: 15/a.
(86)-Devrek Postası, Yıl: 12, S. 717 (13 Ekim 1982) s. 3.
(87)-Hakkı Duma ile yapılan röportaj. Bkz. A. Sarıkoyuncu agt, Ek: 16/a.
(88)- Devrek'in Hüseyin Çavuşoğulları köyünden.
(89)- Cevat Rifat Atilhan, Hüseyin Efendi'den şöyle sözetmektedir: "Küçük bir köy olan ve şimdi nahiye merkezi olmuş olan Beycuma'da Müderris Hüseyin Efendi yanıma geldi.
Emrinize amadeyiz, malen, canen, bedenen ne yapmak lazım gelirse hiç bir fedakarlıktan geri durmayacağız. Yeterki düşman bu mübarek topraklardan ayağını çeksin ve vatan sükün ve selamete kavuşsun dedi. Küçük bir köyde oturan ve orada kendini yetiştirmiş olan bu sarıklı Müderris Hüseyin Efendi'yi milletimin tanınmasını isterim. Türkçe ve Arapçayı anadili gibi bilirdi. Farsça da okur-yazardı. Fransızcası da mükemmel idi. Bize hizmeti de ilmi kadar geniş oldu” (Cevat Rifat Atilhan, "Milli Mücadelenin Dört Sarıklı Kahramanı" Sebilürreşad, C. II.S. 17, Mart 1949, s. 188).
(90)- Hakkı Durna, amcası Sarı Mehmet'in Kaymakam Şükrü Bey'e "Ya İstanbul'la olan ilişiğini kesip Mustafa Kemal'e bağlanacaksın ya da Devrek'ten gidersin." Diyerek tehdit ettiğini belirtmektedir. (Hakkı Durna ile yapılan yayınlanmamış röportaj. Bkz.; A. Sankoyuncu, agt, Ek: 16.
(91)- Yurt Ansiklopedisi, C. 10, s. 7730, Devrek'te yaptığımız araştırmada bu kişinin Yeşilbaş Osman Efendi olduğunuzu tesbit ettik.
(92)-Bu isimler, görüştüğümüz kimselerin hatırlayabildikleri kimselerdir: Bkz,; A. Sarıkoyuncu agt, Ek: 16/a, 18.
(93)- I. Düzce İsyanının Safranbolu'ya sıçraması hakkında bkz; A. Sarıkoyuncu agt, s .214-220.
(94)-Mesela Alemdar Gemisi olayında Fransız esirleri Devrek'e nakledilmiştir.
(95)-Dorukhan; Gerede-Mengen üzerinden Devrek'e 10 Km. uzaklıkta bir yer. Millî Mücadele yıllarında orada bir han bulunmaktaydı. Bu gün o hanın yıkıntıları hala mevcuttur.
(96)- A. Fahrettin Aytaç ile yapılan yayınlanmamış röportaj, Bkz; A. Sarıkoyuncu agt, Ek: 15/b, 16/a.
(97)- Fransızların Ereğli'den çıkarılmaları için Devrek'ten Muharrem Çetesi gitmiştir.
(Hüseyin Başocakçı, İstiklal Savaşı ve 30 Ağustos Zafi" Nasıl Kazanıldı İlkadım Matbaası Zonguldak 1964, s. 5).
(98)-Bu konuda daha ayrıntılı bilgi için bkz.; A, Sarıkoyuncu,-agt, s. 280-281.
(99)- Açık Söz, 2 Eylül 1336.
DEVREKLİ MUHARREM ÇETESİ
Devrek ve çevresinde eşkıyalığın yanısıra Milli Mücedeli di hizmet veren çetelerden birisi de Muharrem Çetesi’dir.
1894 yılında Devrek’te doğan Muharrem’in babası Hacı Halit, annesi Hanife Hanım’dır. Devrek halkınca Hacı Halid’in Muharrem diye bilinir. İlk Askerliği Yemen’de tabur kalem başçavuşu olarak yapar, Muharrem sakin ve efendi görünüşünün yanında çok tehlikeli ve saldırgan bir tabiata sahipti.
Askerlik sonrası geldiği Devrek’te etrafına topladığı arkadaşlarıyla bir çete oluşturup faaliyetlerini Devrek’teki Ermenilerin taşkınlık ve gösteri yapmamaları için teksif eden Devrekli Muharrem bir taraftan, Bolu, Düzce ve bilhassa Gerede’de süregelen isyanların Devrek’e sıçramaması için Dorukhan’da tertibat alıp nöbet tutmuştur. Ereğli’nin Fransızlar tarafından işgal edilmeye başlaması üzerine Kastamonu Mıntıka Komutanı Albay Osman Bey bir telgraf çekerek Devrekli Muharrem’e Ereğli’ye giderek Fransızlara karşı mücadele etmesini istemiş bunun üzerine 32 kişilik çetesiyle Ereğli’ye gelen Muharrem Ereğli’nin Fransız işgalinden kurtarılmasında büyük yararlıklar göstermiş ve Ereğli’de Fransızlara karsı ilk kurşunu atarak kurtuluş hareketine başlamıştır.
Bu günlerde Muharrem Bey komutasında çarpışan çete mensuplarından Ereğli’deki çarpışmalara katılanlardan isimleri tespit edilebilenler şunlardır; Hüseyin Başocakçı, Arap Kazım, Sağır Recep, Pat Ahmet’in Nizası, Ağırlardan Tosunun Muharrem, Delik Şakir’in Hasan, Gazi Mustafa, Darenlinin Mehmet, Hacı Hafız, Siyaminin Ahmet, Yarım Çavuş’un İsmail Devrekli Muharrem, Milli Mücadelenin başlarında yaptığı önemli hizmetlerden biri de Maden Ocaklarında çalışan işçileri koruyup kollamalarıdır.
Bu maden işçileri belli bir müddet köylerinde ücretsiz izin alarak kalırlardı. İşte ücretlerini alıp köylerine dönmekte olan bu işçileri sarp ve ormanlık olan köy yollarında soyarak mallarını ve canlarını gasp eden çeteler türemişti. Bu da Osmanlıda devlet otoritesinin kalmadığını, gücü gücüne yetenin birilerini ezip yok ettiği bir dönemdir, işte bu karabulutların memleket semalarında dolaştığı dönemlerde Devrekli Muharremin köylerine dönen korumasız işçileri soygun çetelerinden korumak için verdiği mücadele soygun çetelerine korku olmuştur. Bunlar devlet otoritesinin kalmadığı dönemlerde devlet adına yapılmış çok önemli görevlerdir.
Devrekli Muharrem ve etrafına topladığı grup Milli Mücadele’nin ilk yıllarında verdiği bu güzel hizmetleri devam ettiremediler Milli Mücadele’nin istediği düzenli ordunun ve otoritenin emrine girmek istemediler, kendi başlarına buyruk kalmak isteyince de mücadele ettikleri çeteler gibi halkı soymaya etrafta korku salmaya başladılar ilk bakışta zenginden alıp fakire vermek gibi algılanan bu olay bir müddet sonra varacağı yol olan vahşete eşkiyalığa dönmüştür. Devrek civarında Yenice ve Tefen Nahiyelerinde de gasp ve eşkiyalık faaliyetlerini sürdüren çete 1921 yılının ilk yarısından itibaren, Milli güçlerin kurduğu jandarma takip müfrezelerinin takibine alınmıştır.
Takipler sonucu kendi istekleriyle teslim olanlar olmuş ve 1921 yılının Temmuz ayında da Devrekli Muharrem çetesi ileri gelenlerinden Küçük Mustafa, Kadılar Köyünden Ahmet Oğlu Kazım, Kaya Hafız, Muhittin Oğlu Gökçe jandarmayla çıkan çatışma sonucu öldürüldü 10 kadar adamı da teslim alındı. Bu tarihlerde Milli Hükümetçe çıkartılan suçların tecili hakkındaki kanundan yararlanarak Zonguldak Jandarma K.Yzb. Kadri Eren’in girişimiyle teslim alınan Devrekli Muharrem Kastamonu ve Bolu Havalisi Komutanı Muhittin Paşaya gönderilmiştir. Buradan Muhittin Paşanın Muhafız Birliği Komutanı Kol. Küçük Zabit,Assubay Nurettin Peker (yazar) emrine verilen Devrekli Muharrem, Ereğlili Deli Hakkı ve üç arkadaşı askerlik görevini yaparken Nurettin Peker’in paşadan aldığı izni kullanmak için Kastamonu’dan Devrek’e giderken Safranbolu’da mola verdikleri handan jandarmanın baskınına uğramış silahsız olan Muharrem ve arkadaşları 29 Ekim 1921 tarihinde vurularak öldürülmüşlerdir.
Devrekli Muharremin hayat öyküsünün bir bölümünü kendisinden dinlediğim 1905 doğumlu emekli polis memuru Necip Bartu söze şöyle başlamıştı. Muharrem abi benim büyük amcamın oğludur çevresinde saygı gören bir kişi olmasına rağmen aniden kızıp sinirlenerek etrafına zarar ve korku veren yaradılışta bir kişiliğe sahipti ben ondört onbeş yaşlarımda idim evlerimiz bahçe içinde ve yan yanaydı ben bahçede ağaçtan meyva topluyordum, birden amcamın evinin olduğu taraftan bağrışmalar duydum o tarafa doğru gittiğimde beni hemen doktor çağır diye çarşıya gönderdiler haber verdiğim sağlık memuru gelip yaralı olan Muharrem abinin arkadaşını tedavi etmeye çalışırken Muharrem abi gayet sakin evden çıkarak çarşıya gitti halbuki arkadaşına bir sebepten kızarak yaralayarak öldürmüş. Bu gürültü patırtıda bizim evdeki misafirler de evden çıkarak evlerine gitmek üzere bizim evi telaşeyle terk ederken o kendi evlerinin kapısında bizim evden çıkıp gidenleri seyretmekteymiş meğer bir ermeni kızına gönlünü kaptırmış kızda bizim eve gelen misafirler arasında imiş. Muharrem abiyi şikayet eden olmadı kavganın sebebi pek belli olmadı kavga Ermeni kızın kimlerden olduğunu kimin kızı olduğunu öğrenmeye çalışıyormuş. Aradan iki üç gün sonra Ermeni kızını ailesinden alarak geldi. Kızı Müslüman yaparak kızla evlendi, düğün filan yapılmadı. Muharrem abi, duyduğumuza göre laz çeteleri tarafından Safranbolu’da öldürüldü. Aradan epey zaman geçtikten sonra karısı olan Ermeni kızı bir cami hocasıyla evlendi.